📅 Yayınlanma: 16.11.2025 00:33
Türkiye’nin dört bir yanında, gecenin karanlığında kazma-kürek sesleri yalnızca toprağı değil, insanın içindeki o kadim korkuyu da ortaya çıkarıyor. Define arayışı, çoğu kişi için bir macera; ama gecenin ıssızlığında duyulan tek bir fısıltı, bir gölge, bir uğultu…
Bu heyecan bir anda kabusa dönüşebiliyor.
Anadolu’nun bin yıllık söylenceleri, kimi yerlerde gerçeğe karışmış bir sis gibi toprağın üzerinde dolaşıyor. Defineciler, yalnızca taşlarla değil, görünmeyen bir şeyle karşılaştıklarını iddia ediyor. Ve bu karşılaşmalar yıllardır bitmiyor.
Gölgelerin Arasında Beliren Siluetler
Karanlık ormanlık alanlarda kazı yapan definecilerin anlatıları özellikle tüy ürpertici.
Bazıları, kazdıkları çukurun birkaç metre ilerisinde “sabit duran bir siluet” gördüklerini söylüyor.
Ne insanmış, ne hayvan…
Bir şekil varmış ama detay yokmuş.
Bir defineci, gece yarısı kazı yaparken, yan tarafındaki ağacın ardından ona doğru eğilen bir gölge gördüğünü; bakar bakmaz gölgenin geri çekildiğini iddia ediyor.
O an, tek duyulan kalp atışları olmuş.
Bu tür anlatılar, yıllardır bölgeler arasında dolaşan “hazinenin bekçileri” masalını güçlendiriyor.
Kimi defineci, toprağın altından gelen fısıltılar duyduğunu; kimi kayaların arasından gri bir duman çıktığını; kimi ise hiçbir sebep yokken kazmaya gücünün kalmadığını dile getiriyor.
Bazıları kazıyı yarıda bırakıp kaçıyor, bazıları bir daha geri dönmüyor.
Geri dönenlerin anlattıkları ise genelde aynı:
“Sanki izleyen bir şey vardı.”
Yoktan Gelen Taşlar
Türkiye’nin kırsal bölgelerinde define arayanların anlattığı en ürkütücü deneyimlerden biri, “yoktan gelen taşlar” hikayesi. Gece yarısı kazı yapan birçok kişi, etrafta kimse olmamasına rağmen üzerlerine taş yağdığına yemin ediyor. Taşların nereden fırladığı bilinmiyor; bir el görmüyorlar, ses duymuyorlar. Ama taşlar toprağa öyle bir düşüyor ki, sanki karanlığın içinden birileri kazıyı durdurmak için uyarı veriyor.
Anlatılanlara göre taşlar genellikle üç işaretle geliyor:
İlki hafif bir tıkırtı, ikincisi kazma sapına çarpan küçük bir taş, üçüncüsü ise kazıyı tamamen bırakmaya zorlayan sert bir atış. Defineciler bu olayı “cinlerin taşlaması” olarak yorumluyor. Çünkü bölgede rüzgar yok, yamaç yok, ağaç yok… ve ortada taş atacak bir insan da yok. Yine de taşlar geliyor—neredense.
Bir grup defineci, sessiz bir vadide kazıya hazırlanırken çantalarının yanına ardı ardına taş düştüğünü anlatıyor. Işıkları çevirdiklerinde hiçbir hareket yokmuş. Taşlar, ışık tam o noktaya döndüğünde bir anda kesilmiş. Işıklar kapandığında ise yeniden başlamış. Aynı ekip, ikinci gece kazıya devam etmeyi denemiş ama bu kez taşların daha sert gelmesi üzerine bölgeyi tamamen terk etmiş.
Benzer bir olayı yaşayan başka bir defineci, kazı sırasında “kulak hizasından geçen bir taşın” ardından çömelmek zorunda kaldığını söylüyor. Düşen taşın yönünü takip ettiğinde ise sadece boşluk varmış: ne bir insan izi, ne bir hayvan hareketi, ne de doğal bir açıklama.
Bazı köylerde, özellikle eski mezarlık çevrelerinde bu tür olaylar o kadar çok anlatılmış ki, halk arasında “o bölge taş atar” denilen yerler bile var. Köylüler gece o noktalara kimseyi götürmüyor. Taşların nereden geldiği hâlâ açıklanamıyor; ama anlatan herkes, hissettikleri korkunun gerçek olduğunda hemfikir.
Kazı Yaparken Aniden Soğuyan Hava: Gecenin İçinden Gelen Sesler
Birçok defineci, kazının en kritik anında havanın aniden soğuduğunu, rüzgarın yoktan çıktığını, toprağın altından anlaşılmaz bir uğultu yükseldiğini iddia ediyor.
Kimine göre bu, “görünmeyen bekçilerin” uyarısı.
Bir grup defineci, dağ yamacında yaptıkları birkaç kazıda aynı olayı yaşadıklarını söylüyor:
Kazma toprağa her saplandığında, birkaç metre öteden metal bir tıkırtı duyulmuş. Yanlarında kimse yokmuş. Kazmaya devam ettiklerinde ses artmış, sanki taşlara vurur gibi… ama taş da yokmuş.
Kazmanın sapı bir anda ellerinden kaymış.
Toprak çökmemiş.
Bir hayvan da yokmuş.
Sadece sessizlik.
Bu olaydan sonra hiçbiri o noktaya bir daha dönmemiş.
Rüyalar, Uyarılar ve “Gördüm Ama Anlatamam” Diyenler
Define arayışının bir diğer ürpertici yönü, kazıdan sonra yaşananlara dair anlatılar.
Kazıya katılan kişilerin birkaç gece üst üste aynı rüyayı gördüğünü söyleyenler var:
-
Kazdıkları kuyunun başında duran gölgeler
-
Çukurdan çıkan ışık
-
Uyandıklarında odada dolaşan soğuk hava
-
Evde duyulan ayak sesleri
Bazıları “Kazıdan sonra evde bir şey beni rahatsız etti” diye konuşuyor.
Nedenini anlattıklarında ise kalem bile yazmaktan çekiniyor.
Bazı köylerde, belirli noktaların “asla kazılmaması gerektiği” söyleniyor.
Hatta kimi bölgelerde “oraya kazma vurursan lanet olur” inancı o kadar güçlü ki, yıllardır kimse yaklaşmıyor.
Köylülerin Anlatıları: Boş Evlerden Gelen Işıklar
Bazı harabe köylerde, definecilerin ifade ettiği “gece parlayan evler”, “loş ışık yanan pencereler” ve “kapı önünde beliren gölgeler” uzun süredir anlatılıyor.
Kazı yapılacağı geceden önce, bazı defineciler aynı şeyi söylüyor:
“Evin içinde birinin dolaştığını gördük ama köyde kimse yaşamıyor.”
Bir grup defineci, kazı noktasına yaklaşırken boş bir binanın penceresinde yanan ışığın aniden söndüğünü görmüş.
Telefon ışıklarını tuttuklarında içeride kimse yokmuş.
Pencereye yaklaştıklarında içerideki hava buz gibiymiş.
Bu deneyimden sonra hepsi uzaklaşmış ve kazıyı tamamen iptal etmiş.
Gerçek Tehlike Gölgeler Mi, Yoksa Yasalar Mı?
Bütün bu anlatılar, defineciliğin karanlık tarafını oluşturuyor.
Gecenin sessizliğinde yaşanan gariplikler, ürkütücü gölgeler, aniden duyulan sesler…
Peki asıl tehlike nedir?
Karanlıkta yürüyen bir gölge mi?
Yoksa kapıdan içeri giren ekiplerin ışıkları mı?
Çünkü unutmamak gerekiyor:
Türkiye’de define aramak yalnızca “gizemli bir deneyim” değil; yasal bir süreç.
İzinsiz kazı yapanların karşılaştığı sonuçlar geceden çok daha soğuk ve gerçek.
İzinsiz Define Kazısının Cezaları
İzinsiz kazı yapanlar için:
-
Hapis cezaları (aylarca–yıllarca),
-
Ciddi para cezaları,
-
Ekipmanlara el konulması,
-
Soruşturma ve yargılama süreçleri
uygulanabilir.
Kazı sırasında kültür varlığına zarar verilmişse cezalar daha da artabilir.
Yasal izin olmadan kazı yapmak yalnızca tehlikeli değil; hukuken ağır yaptırımları olan bir suçtur.
Define arayışı ne kadar gizemli olursa olsun, gerçek tehlike doğaüstü değil, yasaların kendisidir.